Boşanma davasına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin koşulları

Boşanma davasına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin koşulları

Boşanma davasında asgari gelire sahip olmak yoksulluk nafakasına hükmedilmesine engel değildir. Aşağıda yer verdiğimiz Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin koşulları sarih biçimde açıklanmaktadır. 

 

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2017/2-1584

K. 2018/503

T. 21.3.2018

 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı karşı davacı kadının mevcut gelirinin onu yoksulluktan kurtarmaya elverişli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre kadın lehine yoksulluk nafakası takdirinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında genel açıklama yapılmasında yarar vardır:

Yoksulluk nafakası: boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde:

"Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.

Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir.

Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118 Sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.


Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere, yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır ( Akıntürk T.: Aile Hukuku, C. 2, 15. Bası, İstanbul 2013, s. 302 ).


Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.


Yargıtay'ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656 E., 688 K.; 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 gün ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73 E, 118 K.; 13.05.2009 gün ve 2009/3-165 E., 186 K.; 04.05.2011 gün ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları ).

Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.

Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğu noktasında Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına dair bilgiler incelendiğinde ise; davacı karşı davalı erkeğin devlet memuru olarak 1.500.00 TL aylık gelirle, davalı karşı davacı kadının ise bir kargo şirketinde asgari ücret ile çalıştığı anlaşılmaktadır. Belirtildiği üzere asgari ücretle çalışılıyor olması, tek başına yoksulluk nafakasının istenmesini engelleyen bir durum değildir. Ancak bu durum nafaka miktarının değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir olgudur.

Böylelikle, olayda TMK.nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” ve “kusuru daha ağır olmama” koşullarının davalı karşı davacı kadın yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır.

O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı karşı davacı ( kadın ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalı karşı davacıya ( kadın ) iadesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.

 

Haberimizi Paylaşın

SİTEİÇİ ARAMA

Haberler

Anlaşmalı Boşanma Davası

İşçilik alacaklarından olan yıllık izin alacağında zamanaşımı ve sözleşmenin feshi

Boşanma davasına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin koşulları